Hümik Asitlerin İnsan Sağlığına Faydaları;
Birçok bilim adamı hümik ve fülvik asitleri ideal sağlığın elde edilmesindeki “kaybolmuş bağ” olarak ifade etmişlerdir. Hümik ve fülvik asitlerin birçok değişik alanda uygulanması nedeni ile “alamet-i fârika” olarak nasıl iş gördüğünü anlatmak bir hayli zor meseledir. Fakat, birçok kapsamlı bilimsel çalışma hümik maddelerin gücünü ispatlamıştır. Bu çalışmada hümik ve fülvik asitlerin gücünü keşfedeceğiz.
Hümik maddelerin (hümik ve fülvik asitlerin) nasıl oluştuğuna dair birçok teori geliştirilmiştir. Şu bir gerçek ki hümik maddeler Allah (c.c.)’nin yarattığı mükemmel, doğal biyokimyasal maddelerdir. İnsanoğlu topraktan gelmiştir, toprağa gidecektir. Hümik maddelerin ana kaynağı da topraktır. Turbadan, topraktan, sudan, bitkilerden, canlı organizmalardan, komposttan vb. gibi birçok kaynaktan elde edilebilen hümik maddelere Kur’an-ı Kerim’in A’lâ süresi 4 ve 5 ci ayetlerinde şu şekilde işaret edilmektedir:
“4.'Yemyeşil-otlağı' çıkardı.
5. Ardından onu kuru, kara bir duruma (çerçöpe) soktu.”
Bu ayetlerin tefsirini Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır sadeleştirilmiş biçimde şöyle yapmıştır:
“4. O yaratma ve düzene koyma, takdir ve hidayet etme şahitleri ile beraber şu nitelik de buna özellikle şahittir: Otlağı çıkaran odur. Nâziât Sûresi'nde, "Ondan (yerden) yerin suyunu ve otlağını çıkardı. Dağlarını oturttu. Sizin ve hayvanlarınızın geçimi için"(Nâziat, 79/31-33) buyurulduğu üzere insanların ve hayvanlarının faydalanıp yararlanması için güdek ve yaylım yeri olan o merayı; o otlakla, o yaylalar, çiftlikler, bahçeler, ormanlardaki türlü bitkiler, ağaçlar ve meyveleri ilâhî kudreti ile taptaze yetiştirip çıkardı.
5. Sonra da onu kapkara bir sel köpüğüne çevirdi, gübre ve kömür haline getirdi ki bunların en belirgin kabiliyetleri yanıp tutuşarak ateşe hizmet etmektir... Burada biri kısa ve toplu, diğeri ayrıntılı iki göz atma ve düşünce vardır: BİRİNCİSİ, otlaklardaki yeşil bitkilerin kuruyup dökülerek veya hayvanlar tarafından yenilip çıkarılarak sel sularının süpürüp sürükleyeceği gübre ve tortular haline getirilmesidir ki, o zaman kömür gibi siyah veya esmer, yanabilir nitelikte bir madde olur kalır. İKİNCİSİ, yerküre katmanları ve maden ilimlerinde bahsedildiği üzere karbon (kömür) teşekküllerine ait "turp (turba)" denilen yanabilir madde ile taşkömürlerinin oluşum şekillerine işaret olmasıdır...
"Keşfu'l-Esrari'n-Nuraniyyeti'l-Kur'âniyye"de bu âyetin tefsiri ile ilgili olmak üzere yerküre katmanlarıyla uğraşan âlimlerin taşkömürü hakkındaki inceleme ve keşiflerinden bahsederek der ki: Günlük gazlı arazi yüzeyi üzerindeki boşluklarda ve az meyilli vadilerde ve bataklık olan engin yerlerde bitkilerden birtakım tortular oluşur ki bunlar çözüldükçe onlardan yanabilir bir cisim meydana gelir. Bu çöküntü ve tortular ancak özel durumlarda oluşur. Akarsularda ve derin havzalarda ve suyu bazı zamanlar kuruyan yerlerde oluşmaz. Bu cisme turp (turba) ismi verilir. Bunun oluşumu özellikle suda devamlı gömülü duran nebatat-ı haleviyyenin (tohumsuz ve yapraksız küçük bitkilerin) üst üste birikmesinden kaynaklanır. Bunlar diğer çeşitli su bitkileri gibi hızla çoğalırlar. Bu tortuların asıl hamuru, yani su bitkilerinin hepsini kuşatan madde onlardan oluşur. Bazan da nehir sularının çektiği bir çok bitki de onlara katılıp çözülmelerine yardım eder ve çok kere bunların farklı derinliklerinde, özellikle aşağı kısımlarına doğru gömülmüş büyük ağaçlar bulunur. Tortunun oluştuğu kum ve kuru balçık üzerinde yığılmış olurlar. Bazan da bu ağaçlar dikey vaziyette olurlar. Çoğu zaman da yerlerinde turpun oluştuğu o yerin engininde sabitleştirilmiş köklerinin yakınında kırılmış bulunurlar. Bazan bu ağaçlar turpun oluşumundan önce sabit oldukları yerde gömülmüş tam ormanlardan çıkıyor gibi bir düzeye bırakılmış bir durumda çok sayıda olur. Bunlar asrımızın bitkilerine nispet olunur zamklı sakızlı (reçine) ve meşe ağacı türleridir. Bazan da kuşdili türünden olurlar. Reçine türü ağaçlar aşağı yukarı tabiî hallerinde kalırlar. Çünkü bunlar sertliklerini korurlar. Fakat kurumuş ve tuz haline gelmiş olmakla kararmışlardır. Turpun oluştuğu sahalarda sığır boynuzları, deve kemikleri gibi memeli hayvanların kalıntıları da bulunur. Turpun oluştuğu sahalar farklı arazi türleri üzerinde birikip yığılırlar. Bazan da billurlaşmış arazi üzerinde toplanırlar ve her halde kum veya balçık tortuları ile başlamamış olması nadirdir. Turpu oluşturan maddelerden bazılarında öyle bitki kalıntıları bulunur ki, birbiri üzerine yığılmış muhtelif kalınlıkta bir tek kütle olmuş, altta kalan parçasına doğru daha çok kararmış ve giriftleşmişti. Bazısında da birbirinden ayrılmış tabakalar şeklindedir. Bunlar kendilerini örten sıra sıra tortulardan oluşmuş, farklı kalınlıklarda tortularla ayrılmışlardır. Bu tortular da kumdan ve alçı yahut kuru balçık, yumuşak taştan oluşmuştur. Birçok tatlı su kavkılarını ve ırmak sularının çektiği kara kavkılarını içerir.
Çok kere turpun yüzeyi sularla örtülüdür. Bazan da rutubet ve neme uygun farklı bitkiler biten bir arz ile örtülü olur. Yukarıda turpun, ancak derinliği az suların altında oluştuğunu söylemiştik. Fakat çok kalın turp tortuları da vardır. Bunlar özel durumlarda oluşmuşlardır. Bu tortuların bulunduğu yerlerde, büyük bir ihtimalle, oluşumları sırasında ard arda düşme ve inmeler olmuştur. Buna delil turp içindeki toprak bitkilerinin tabakaları ve turpu oluşturan maddelerin sahasında yerlerine yıkılmış ormanlar gibi atılmış ağaçlardır. Bunlar öyle hallerdir ki o toprağa bir zaman kuruluk arız olmuş, sonra diğer bir zaman sularla örtülmüş ve bu minval üzere devam etmiş demektir. Turp maddelerinin toprak yüzeyi üzerinde yayılmaları çoktur. Onun için bütün yüksekliklerde arzın değişik boşluklarını işgal ederek farklı genişlikte havzalara ayrılmış olur. Bir kısmı Alp Dağları'nda olduğu gibi dağ başlarında ve Fransa'nın merkezinde ve benzeri yerlerde olduğu gibi yüksek dağ yüzeylerinde bulunur. Engin ovalarda da çok miktarda bulunur. Hatta Prusya'da ve Hollanda'da olduğu gibi büyük genişlikleri kaplar.
Turpun çoğu nehir bitkilerinden oluştuğu gibi bazısı da denizlere bitişik bataklıklarda oluşur. Buralarda Turp tortuları su yosunu türlerinden ve deniz bitkilerinden oluşur. Nitekim okyanusun kumluk sahillerinde böyledir. Bazan da dağlar üzerinde bitki yapraklarından ve nemli vadilerin diplerinde birikip yığılan değişik kalıntılardan geçici tortular hasıl olur. Bundan iyi olmayan bir turp çıkar. Yakmak için kullanılması mümkün olmaz...
İşte detayına girmeden şöyle kısa bir bakışla bakıldığı zaman otlaklarda taptaze çıkan bitkilerin bir müddet sonra kuruyup çürüyerek gübre ve kömür gibi kara bir çerçöpe çevrildiği görüldükten başka, derinlemesine bir bakışla bakıldığı zaman da bütün maden kömürlerinin dahi mahiyetinin, bitkilerin sular içinde ölüp çözümlenerek çevrildiği kara bir bitki artığından ibaret olduğu ve dolayısıyla "Karamsı bir sel kütüğü" tabirinin buna da işaret etmekte bulunduğu anlaşılır. Yüce Allah bu yerküre üzerinde ne otlaklar, ne bitkiler, ne ormanlar çıkarmış, sonra da onları ziftli, katranlı kapkara bitki artığı, bir çöp yığınına çevirmiştir. Bütün bunlar onun yaratması, düzene koyması, takdir edip bir halden başka bir hale çevirmesi ile Rab'lığının eseridir... ”
Hümik ve fülvik asitler, hayatın içinde birçok yerde karşımıza çıkması nedeniyle ‘çok yönlü’ organik maddelerdir. Hümik maddeler tabiatta canlı ve cansız maddeler arasında bağ sağlamaktadır. Hümik maddeler Allah (c.c.) tarafından canlı ve cansız maddeler arasındaki boşluğa köprü olması bakımından yaratılmıştır. Ayrıca, hümik maddeler faydalı olarak etkileme ve canlı organizmalara hayatlarının değişik kademelerinde rehberlik etme kabiliyetine sahiptirler. Suda yeteri kadar hümik madde çözündüğü zaman su yeni bir yapıya geçerek molekül olarak yeniden yapılandırılmış olmaktadır. Özellikle, hümik asitler, suyu tıbben de ispatlanmış olan değerli piramit şekilli moleküller haline (tetrahedron) döndürmektedir. Maalesef, halen bilim ve tıbbi çevrelerde bu maddeler yeteri kadar iyi bilinmemektedir. Kimyacılar, bu maddeleri yeterli düzeyde sentezlememişler ve köklü biçimde açıkça tanımlamamışlardır. Bunun nedeni nedir? Bunun sebebi hümik maddelerin oldukça küçük boyutta, karmakarışık yapıda, doğal olarak oluşan ve suda çözünebilen yeryüzündeki ender maddelerden olmasıdır! Hümik maddeler küçük miktarlarda suyun moleküler yapısına dönüşmektedir. Bu dönüşüm esnasında yoğunlaşarak oldukça aktif hale geçmekte ve nüfuz edebilir hale gelmektedir. Ayrıca, suya çözünme ve nakletme vazifelerinde besinleri hücrelere taşıyarak ve atık maddeleri uzaklaştırarak yardımcı olmaktadır. Ağır metalleri, yabancı maddeleri ve toksinleri nötralize ederek de yardımcı olmaktadır. Bu sıradışı özelliklerinin neticesi olarak, bazı bilim adamları homeopatik (bir hastalığın yol açtığı hastalık belirtilerinin, aynı belirtileri sağlam bir insanda ortaya çıkarabilecek ilaçların çok düşük dozlarda verilmesiyle ortadan kaldırılabileceği ilkesine dayanan tedavi yöntemi) çarelerde etkisini arttırmak için hümik asitlerin bulunmasına inanmaktadır. Bilim adamları hümik maddelerin canlı organizmaların geçmişteki yapılarından gelen DNA’larının küçük parçacıklarından daha farklı bir şey olmadığını keşfetmişlerdir. Diğer bir deyişle, hümik maddeler hayata anlam, enerji, sağlık ve dünya ile onun içinde yaşayan canlı türlerine yenilik vermesi bakımından ‘tabiatın sütü’dür. Bu ‘süt’ sağlık ve tıp tarihindeki en önemli buluşlardan biri olmaktadır.
Tarımın mevcut yapısı, organik tarımın yaygın olmamasından dolayı, toprakların ve sağlığın zarar görmesine neden olmakta ve sonuçta da insanlığın ölümünü getirmektedir. Mineral maddeler takviye edildiği zaman bile birçok organik gübre ürünleri sadece kısa süreli biyolojik açıdan elverişlidirler. Neticede, vücudumuz bu mineralleri uygun biçimde alamamaktadır. İşte bu noktada, hümik maddeler insan vücudunun ihtiyaç duyduğu mineral maddelerin alımını sağlamaktadır. Teknik olarak anlatmak gerekirse, hümik ve fülvik asitler iyon değiştirici gibi metal bağlayan negatif yüklü moleküller içermektedir. Bu moleküller, küçük atom kütleli metal iyonlarını bırakırken daha ağır olan metalleri bağlamaktadır. Bu şu anlama gelmektedir: Hümik maddeler mineral ve iz element alımını vücudumuzda dengeleyerek ve herhangi bir zehirleyici etki yapmayarak desteklemektedir. Mineraller hümik maddelerle suda temas hale geçtiğinde doğal olarak iyonik formda çözülmektedirler. Bu mineraller tam anlamı ile hümik maddelerin bir parçası olmaktadır. Bir kez mineraller hümik maddeler içinde çözünürse biyolojik olarak aktiftirler, elverişlidirler ve organiktirler.
Hümik asitler hayatımızda düzenli olarak tüketildiği zaman ilk neticeler arasında enerjinin artması ve buna bağlı olarak da moralin yükselmesi gözlenecektir. Diğer etkileri ise iştahın azalmasını, derin ve yüksek kaliteli uykuyu, ağrıların ve eklem veya fiziksel yaralanmaların azalmasını içermektedir. Ciddi bir yozlaşma ortamında yaşayan herhangi bir canlı için bu bir iyileşme krizi olabilir! Bu durumda vücut önemli bir temizlenme konumuna girecektir. Bağırsaklar, böbrekler, deri, akciğer, karaciğer gibi organlar hepsi yavaş yavaş olumlu etkilenecektir. Diğer bir deyişle, vücut toplanmış olan ağır metal, parazit, fungi gibi zehirli maddelerin bertarafını gerçekleştirecektir.
Yaşlandıkça vücudun kimyasal dengesinin birçok yönü dengesizleşmektedir. Hümik maddeler vücuttaki bu kimyasal dengeyi homeostaz (organizmada normal şartların devamlılığı) sağlayarak korumaktadır. Bu da hümik maddeleri süper bir anti-aging (yaşlanmayı önleyen) ve gençlik iksiri yapmaktadır.
Hümik maddeler insanlar için bilinen en ince elektrolittir. Bu elektrolitlerin hayatın tüm aşamalarında canlılığı onarma kabiliyeti vardır. Elektrolit potansiyelimiz kaybolduğu zaman enerjimizi ve sağlığımızı geri getirir. Esasında bu elektrolit kaybı neden yaşlandığımızın ana nedenidir. Fakat, hümik maddeler hem elektron alıcı hem de verici olduklarından elektrokimyasal dengeyi sağlamaktadır. Hümik maddeler diğer anti-aging ürünlere takviye olarak kullanılmakta ve onların etkilerini de arttırmaktadır. Ayrıca, hümik maddeler yaşlanmanın yan etkilerini ve belirtilerini tedavi etmekte veya geciktirmektedir. Hümik maddelerin en heyecan verici özelliklerinden biri de bağışıklık sistemini oldukça güçlendirmesi, düzenlemesi ve çok yaygın alanda etkilemesidir. Bunların yanı sıra hümik maddelerin (hümik ve fülvik asitlerin) insan sağlığına etkileri aşağıda görülmektedir:
- Lenfosit (kanda, kemik iliğinde, lenfte bulunan, tek ve çok iri çekirdekli, küçük, renksiz bir kan hücresi) üreterek timüs bezinin hareketini uyarır.
- Makrofaj ve T-hücrelerinin üretimini aktive eder.
- Granülositleri (nötrofil, bazofil ve eozinofil gibi özel granülleri ihtiva eden kan hücresi) uyarır.
- İnterferon-gamma, alfa ve beta içeren sitokin (hayvan ve bitki hücrelerince üretilen, hücrelerin birbirleriyle iletişimini sağlayan protein ve peptidlerin bir grubu) üretimini tetikler.
- Tümör Nekroz Faktörü (TNF-alfa) üretimini uyarır.
- İnsan sağlığına zararlı serbest uçları yakalayıcı olarak hareket eder.
- Hayati önem taşıyan elektrolitleri sağlar.
- Besin elementleri elde etmeye ve taşımaya yardımcı olur.
- İnsan vücudundaki enzim reaksiyonlarını katalize eder.
- Sindirimi arttırır.
- Metabolizmayı uyarır.
- Gerekli temel ve iz elementleri bağlar, onları organik hale getirir.
- Ağır metalleri ve atık maddeleri bağlayıp vücuttan atılmasını sağlar.
- Yüksek kan basıncını düşürür.
- Vitamin ve mineral takviyelerinin gücünü arttırır.
- Şifalı otların, çayların ve tentürlerin etkilerini çoğaltır.
Aşağıda adı geçen hastalıkların tedavisinde yardımcı olur:
- Üst gastrointestinal (mide-bağırsak) hastalığı
- Kansızlık
- Eklemde kireçlenme (artrit)
- Astım
- Kanser
- Kronik bronşit
- Kronik yorgunluk sendromu
- Kolon enfeksiyonu
- Bunama
- Yüksek şeker
- Hazmetme problemleri
- Büyümüş dalak
- Sara hastalığı
- Göz bozuklukları
- Safra taşı
- İdrar yolu problemleri
- Kan kaybı
- HSV-1 ve HSV-2
- Ateşli hastalıklar
- Hormon kontrolü ve bağışıklık sistemi düzenlenmesi
- Grip
- Sarılık
- Keratit (kornea iltihabı)
- Hemoroit
- Sinir sistemi bozuklukları
- Sağırlık ve dilsizlik
- Aklî gerileme ve inme
- Solunum yetmezliği
- HIV
- Mide ülseri
- İdrar yolu virüsleri
- Tüberküloz
- Tiroit dengesizlikleri
- Kanser
Hümik asitler vücutta yüzeysel olarak uygulandığında da problemleri bertaraf etmektedir:
- Açık yara ve deri ülserini tedavi eder.
- Yanıkları en az ağrı ve izle iyileştirir.Deri yanıkları sebebi ile oluşan renksizliği bertaraf eder.
- Anti-mikrobiyal ve fungusit olarak işlem görür.
- İsilik, kaşıntı ve deri tahrişlerini tedavi eder.
- Kesik ve aşınmaların iyileşmesine yardımcı olur.
- Böcek ve örümcek ısırıklarının iyileşmesini sağlar.
- Zehirli sarmaşık ve zehirli meşeyi nötrlemeye yardımcı olur.
Hümik asit, 21 ci yüzyılın seçkin sağlık ve bilim buluşlarındaki anahtar elementlerinden biri olarak hemen akla gelecektir. Onun hastalıkları iyileştirme üzerine yararları bilinmesine ve dünyanın bir kısmında yüzyıllardır kullanılmasına rağmen modern bilim adamları ve doktorlar halen hümik asiti sıradan potansiyele sahip bir molekül olarak hatırlamak istemektedirler. Hümik asit her zaman doğal olarak bitkilerde ve toprağın organik kısmında meydana gelmektedir. Fakat, doğallığı bilinmesine rağmen hümik asit sadece son zamanlarda kendisinin şaşırtıcı faydalarını anlayanlar tarafından kullanılmaktadır. Özellikle, batı ülkelerinde halkın genelinden, sağlıklı bakım üzerine çalışan profesyonellerden ve aktar-ecza depolarının lider kuruluşlarından artan bir ilgi görmektedir.
Hümik asit hücre hayatını ve biyolojik özellikleri dengeleyebilmekte ve onlara enerji verebilmektedir. Şayet bir hücre kendi normal kimyasal dengesine ve elektriksel enerjisine ulaşırsa hücrelere hayat verilmiş demektir. Araştırmacılar, ideal sağlığı yakalamada en az 90 besin elementine ihtiyaç duyulduğu yıllardan beri bilmektedirler. Bu besinler minimum 59 mineral, 16 vitamin, 12 amino asit ve 3 yağ asidini içermektedir. Fakat gıda tüketerek, yiyecekleri tadarak ve birçok vitamin alarak bu hayati besin elementlerinin kullanımı ve emilimini garanti etmek mümkün değildir. Vücut gıda veya takviyelerinden besin elementlerini alamadığı zaman kapı her zaman hastalıklara açık kalmaktadır. Bilim adamları, hümik asitin vücut tarafından emilebilir besin elementi olduğunu, hastalıklar ve acı veren sağlık problemleri üzerinde etkili bir tesir meydana getirdiğini tespit etmişlerdir. Onlar hümik asiti hayatın iksiri olarak isimlendirmişler ve hayatın onsuz yaşanmayacağını varsaymışlardır.
Hümik asitin tarımsal faydaları toprakları ıslah etmede ve radyoaktif ile zehirli atıklarını bertaraf etmede çok yüksek potansiyele sahiptir. Ayrıca, sağlıklı gelişimi arttırırken hayvanların yemlerindeki antibiyotik ihtiyacını da azaltmaktadır.
Birçok insan, topraktan çözünmemiş minerallerin bitkilerce doğrudan alınmamasını anlamamaktadır. Bu moleküller kullanım için çok büyüktür. Tabiatın yaratılmış orijinal planında bitkilerin ve ağaçların köklerinde çalışan yararlı mikroplar büyük mineral molekülleri çözmek için hümik asitleri meydana getirmektedir. Daha sonra da hümik asitler bu çözünmüş mineralce zengin maddelerin bitkilere geçişini sağlamaktadırlar. Hümik asitlerin, topraktaki minerallerin ve küçük bir güneş ışığının yardımı ile bu sağlıklı bitkiler vitaminleri üretme kabiliyeti göstermektedirler. Bitkilerce kullanılmayan fazla hümik asit içme suları içine yıkanmaktadır. Eski zamanlarda sağlıklı hayatın fazlaca yaygın olmasının sebebi bu içme suyuna karışan hümik asitlerin çözünmüş minerallerle beraber bulunmasıdır. Ayrıca, hümik asitlerin gerek bitkiye geçişi ve gerekse de mineral nakli yapmasından dolayı meyvelerin ve sebzelerin besince zengin olması geçmiş zamanlarda yaşayan insanların neden daha sağlıklı olduğunu izah etmektedir. Fakat, her şey normal plan dâhilinde güzel iken insanoğlu daha fazla mahsul ve daha fazla kalite sağlamak için NPK’yı (azot, fosfor, potas) keşfetti. Maalesef, tarım ilaçları ve kimyasallar gibi NPK da hümik asitleri üreten topraktaki mikropları öldürmektedir. Minerallerin doğal dengesinin al-aşağı edilip yerine görünümü güzel, verimi yüksek ve hızlı gelişim sağlamış bitki yetiştirmesi almıştır. Hümik asit koruması ve beslemesi olmaksızın hastalıklar bitkilere hücum etmektedir. Bu hastalıklarla mücadele için daha fazla tarım ilacı kullanımı uygulanmış ve daha da hümik asitlerin topraktaki doğal oluşumu engellenmiştir. Günümüz tarımında kimyasal kullanımının bu kısır döngüsü sebebi ile birçok besin takviyesi sağlıklı bir hayatı sağlamada ihtiyaç duyulan hümik asitleri karşılamamaktadır. Hümik asitler olmaksızın bitkiler, hayvanlar ve insanlar mineralleri, vitaminleri veya diğer besin elementlerini tüketememektedirler. Bu durum da modern insanın tecrübe ettiği salgın hastalıklara sebebiyet vermektedir.
Hücreler alüminyum, kurşun, arsenik, cıva gibi mineralleri organik, çözünmüş ve kompleks maddeler olarak sunuldukları zaman kabul veya ret etme kabiliyetine sahiptirler. Metaller, mineraller ve iz elementler hümik asitlerle kompleks yaptıkları zaman orijinal yapılarından ayrılarak tam olarak yeni bir kullanım özelliğine kavuşmaktadırlar. Birçok organik mineral besleme hücrelerine kullanılmamaktadır. Bunun yerine, hümik asitin elektrolit çözeltisi içinde elektrotlar olarak hareket etmeğe ihtiyaçları vardır. Bu kapasitede onlar biyolojik reaksiyonlar, elektron transferi, katalitik reaksiyonlar ve trans-mutasyon için gereklidirler.
Hümik asitler zehirli metalleri ve diğer toksinleri vücuttan uzaklaştırma ve kompleksleme kabiliyetine sahiptirler. Hümik asit mineral çözeltileri insanlar tarafından insanlık var olduğundan beri tüketilmektedir. Günümüze kadar da hümik asitlerin organik olmalarından dolayı zehirli mineral oluşumuna neden olduğu tespit edilememiştir.
Hücresel elektrik enerjisinin vücudun hayat kuvveti olduğu bilinmektedir. Hücreler elektrik enerjisi azaldığında ölmekte veya ayrışmaktadır. Hücre içindeki elektriksel ve kimyasal dengelerin elektrotlarla meydana getirildiğine ve kontrol edildiğine inanılmaktadır. Öyle ki bu elektrotlar vücudun küçük bir pil şarj cihazıdır. Bilim adamları hümik asitlerin insanoğlu tarafından kullanılan en güçlü doğal elektrotlardan biri olduğunu bildirmişlerdir. Çok güçlü biçimde şarj edilmiş hümik asit molekülleri hücresel hayatı dengelemektedirler. Bu dengeyi gerçekleştirmede canlı hücrelere kendi canlı enerjilerini yükleyerek, tekrar üreterek, düzenleyerek ve göndererek elektriksel potansiyeli restore etmektedirler. Hümik asitler çözünmüş mineral komplekslerin, elementlerin ve hücrelerin birbirleri ile elektriksel olarak reaksiyona girmesi için ideal çevreyi sağlamaktadırlar. İnsanların enzim üretimine, hormon yapılarına yardım etmekte ve vitaminlerin kullanımı için gerekli olmaktadırlar. Ayrıca, metabolik prosesler için de gerekli oldukları tespit edilmiştir.
Hümik asitler aynı zamanda bilinen en güçlü doğal anti-oksidantlardan ve serbest radikal temizleyicilerden biridir. Onlar hem pozitif yüklü hem de negatif yüklü bağlanmamış elektronlarla reaksiyona girme kabiliyetine de sahiptirler. Serbest radikalleri zararsız bir şekilde bertaraf etmektedirler. Hümik asitler serbest radikalleri ya yeni kullanılabilir bileşiklere çevirmekte veyahut ta atık olarak onları elimine etmektedirler. Benzer şekilde ağır metalleri temizlemekte ve atıkları detoks yapmaktadırlar.
Kendiliğinden oluşan belirli koloidal mineraller hal-i hazırda hücrelerce kullanılabilir değildir. Hümik asitler minerallerle birlikte koloitleri etkili hale getirmektedirler. Piyasada birçok koloidal mineral küçük oranlarda hümik asitler içermektedir. Buradaki amaç etkiyi arttırmaktır.
Düzenli olarak besleme yapıldığında bireysel hücreler tüm metabolik işlemler için gerekli olan kendi amino asitlerini, enzimlerini ve diğer faktörleri üretmeye muktedirler. Her hücre kendi enerjisini yakmakta ve kendisi için kullanmaktadır. Vücudun toplam metabolizmasının her hücrede gerçekleşen metabolik işlemlerin toplamı olduğunu anlamak gerekmektedir.
Modern tarımın bir hedefi vardır: rekabet edebilir, kolayca satılabilir bolca mahsul üretmek. Çok verim almak maksadı ile ve toprağın hastalanması ile meydana gelen yan ürünlerin açtığı hastalıkları kontrol etmek için nitratlı gübrelerden bolca toprağa uygulama yapılmaktadır. Bu durumda hayati önem taşıyan mikroorganizmaların yok edilmesine neden olmaktadır. Zira, bu canlılar hümik asitlerin meydana getirilmesinde baş aktör durumundadırlar. Sonuçta şunu söylemek mümkündür:
Hasta Toprak = Hasta Bitki = Hasta İnsan
Mikroplar toprakta tüketildikleri zaman inorganik mineraller organik minerallere bitkilerce dönüştürülememektedir. Nitrat gübresinin hala kullanılması ise normal bitki proteinlerinin oluşumunu engellemekte, böceklere hücum eden kullanışlı olmayan amino asitlerin olağan üstü bolluğunu stimule etmektedir. Böcekler hastalıklı bitkileri yemeleri için yaratıldıkları için çoğalan bir istilaya sebebiyet vererek hastalıklı çiftlik mahsulleri böcekler için gıda kaynaklarını arttırmaktadır. Çiftçilerin buna tepkisi ise mahsullerini bu istiladan korumak için daha çok böcek ve mantar ilacı uygulamak olmaktadır. Bu durum mineralleri bitki besinlerine çevirmekte gerekli olan tamamıyla çok hayati mikroorganizmaları engellemekte veya yok etmektedir. Bu yetersiz gıdaları yiyen tüketiciler olarak çok geniş çaplı mineral ve vitamin eksiklikleri yaşamaktayız. Şayet vücudumuz yoğun bir şekilde ihtiyaçlarını karşılayan malzemelerden mahrum bırakılırsa yıllar geçtikçe sağlığın korunması küçük şanslara kalmıştır. Birçok hastalığın aniden ortaya çıkmasının bilinmesine rağmen, üzücü gerçek yılların besin ve hümik asit eksikliğinin bir sonucu olarak karşımıza çıkacaktır. Herhangi bir ciddi belirti gözükmeden önce hastalık hücresel seviyede başlamaktadır.
İnsan ve hayvanların birçok hastalıklarını tedavi etmek için vitamin ve minerallerin dozajlarının arttırılması önde gelen araştırmacılar tarafından onlarca yıldır savunulmaktadır. Fakat, vitaminlerin özel mineral ko-faktörü ve hümik asit olmaksızın hücrenin metabolizmasında görevlerini tamamlayamayacağını düşünmek önemlidir.
Hümik asitlerin sıvı formda tüketilmesi onun en güçlü avantajlarından biridir. Sıvı formun emilmesi geleneksel tablet veya kapsül takviyelerinkinden daha fazladır. Zira emilim ağızda başlamaktadır. Ağızdaki sensörler tüketilecek gıdanın işlenmesinde ihtiyaç duyulan hazmedici enzimlerin neler olduğunu belirlemektedir.
Serbest radikaller bir ya da daha fazla eşleşmemiş elektron içeren oldukça büyük reaktif moleküllerdir. Bunlar vücutta büyük zarar verene kadar devir daim etmektedirler. Dokuları bozmalarına ilaveten yaralanmış hücrelerin enfeksiyonlara karşı zayıf düşmesine de yol açmaktadır. Bunun sonucu olarak da kansere kadar varan problemler oluşabilmektedir. Şayet sağlıklı bir vücut hedefiniz ise kendinizi serbest radikal hücumlarından koruyacak hareketi yapmanız gerekecektir. Son zamanlarda hava, su ve gıdadaki serbest radikallerin fazlaca artması vücudun doğal savunma mekanizması üstünde büyük bir gerilime neden olmuştur. İnsan vücudunun serbest radikallere karşı ilk savunma hattı, anti-oksidantlardır. Hümik asitler ise bilimsel olarak da ispatlanmış oldukça güçlü ve değerli bir anti-oksidanttır. Chen Y. Sesei ve M. Schnitzer’e göre, hümik asitler tesirli bir biçimde serbest radikallerin oksidatif etkilerini azaltma kabiliyetine sahiptirler. Bu şu anlama gelmektedir: hümik asitler potansiyel olarak insan vücudunu kanser, erken yaşlanma, cilt kırışıklıkları ve romatizma gibi rahatsızlıkların meydana gelmesine karşı korumaya yardımcı olmaktadır. Bahsi geçen tüm rahatsızlıklar oksidasyonla hızlandırıldığı düşünülmektedir. Serbest radikallerin tanımlanmış üç kategorisi vardır (süper oksitler, peroksitler ve hidroksil radikaller). Buna karşılık tanımlanmış birçok temizleyici söz konusudur. Serbest radikal temizleyicilerinin her biri değişik kategorileri ortadan kaldırmaktadır. Hümik asit olmaksızın doğru serbest radikal temizleyicisinin doğru miktarda seçimi oldukça zordur.
Bir serbest radikali bağlamada kullanılacak anti-oksidant için anti-oksidant molekülü eşit ve zıt yüklü eşleşmemiş serbest radikal elektronuna sahip olmalıdır.
Hümik asitlerin en güzel yanı çift yönlü süper anti-oksidant oluşlarıdır. Hem negatif hem de pozitif yük taşımaktadırlar. Elektrokimyasal dengeyi meydana getirmede verici (donör) veya alıcı (aseptör) olarak hareket edebilmektedirler. Hümik asitler eşleşmemiş pozitif yüklü elektronlara sahip serbest radikaller ile karşılaşırsa serbest radikallerin kötü etkilerini nötrlemek için eşit ve zıt negatif yük sağlamaktadır. Benzer şekilde, negatif yük için de pozitif yük üretmektedir.
Sonuç olarak, hümik asitler geniş bir silah deposu, çok güçlü bitki kimyasalları ordusu, biyo-kimyasallar, süper yüklü anti-oksidantlar, serbest radikal temizleyicisi, süper oksit dismutazı (süper oksidi hidrojen perokside ve oksijene çeviren enzim), besin elementleri, enzimler, hormonlar, amino asitler, antibiyotikler, anti-viraller ve anti-fungaller içermektedir. Hümik asitler aynı zamanda şelat yapabilen biyolojik olarak elverişli şelatlı bir moleküldür. Organik minerallerin ve diğer hücre besinlerinin arıtıcısı ve nakliyecisi olarak, hümik asitler serbest radikalleri şelatlayarak kötü etkiden iyi etkiye dönüştürme kabiliyetine sahiptirler. Serbest radikallerin kimyasal yapılışına bağlı olarak hümik asitler biyolojik bakımdan kullanışlı besin elementlerini destekleyen hayatın bir parçası olmakta ve işbirliği yapmaktadır. Serbest radikallerin kimyasal yapımının bir faydasının olmadığı anlaşıldığında onlar şelatlanmakta ve atık bir ürün olarak vücuttan dışarı atılmaktadır.
Referanslar
http://www.biriz.biz/kuran/ala/87ala.htm)
http://www.gmctx.com/hbs/nano/html/nano_fulvic___humic_acid.html
Rick Aluise, Health and Vitality, Vital-Earth Minerals, Grand Junction, CO.