Tarih: 2012-02-02
ENERJİ KAVRAMI DÜNYA TIBBINDA YENİ UFUKLAR AÇACAK.
Enerji alanlarına bilimsel bakış içerisinde olmalıyız...
son 10 yıldır Avrupa ve Amerika daki modern sağlık kuruluşları bu alanlara özel ilgi göstermeye başlamışlardır.
Bununla parelel son 10 yılda ülkemizde de bu alan doktorların gittikçe ilgisini çekmektedir. Sağlık olaylarına daha bütünsel bakma anlayışı giderek gelişmektedir.
Amerikalı insan enerji alanları bilimi araştırmacısı Dr. Valerie Hunt çok güzel bilimsel araştırmalar yapmıştır.
20 yılın araştırma sonuçlarını dünya ile paylaşmıştır.
Fevkalede ilginç, güzel , faydalı araştırmalar yapan bu araştırmacıyı kutluyoruz.
Ve araştırma sonuçlarını istifadenize sunuyoruz.
Dr. Cevdet Mirmahmutoğulları
İşte araştırma içeriği;
ENERJİ ALANLARINA BİLİMSEL YAKLAŞIM
Batı kültürü, tarih boyunca teknoloji aracılığı ile bilimsel testler yaparak,ölçerek,biçerek, deneyerek anlasa da,anlamasa da çeşitli sıradışı ya da sıradışı zannettiği olayı değerlendirmiştir.
Zaman içersinde, bio-enerji alanları çok tartışılmış, yeterli ve sürekli yaşanan veriler olmasına rağmen bir ölçüm veya tanımlama yapılamamıştır.
Çünkü Şakralar ve Meridyenler, batı bilimcileri ve bilimi tarafından ilkel Doğu kültürünün mistik yapısı olarak görülmüş ve reddedilmişlerdir.
Ama son yıllarda, Şakralar, Akupunktur Meridyenleri ile beraber yeniden gündemdedirler; süptil enerji teknolojisi oluşmakta, ölçümler yapılmakta, varlıkları ve özellikleriyle önceki evren anlayışımıza yeni bir vizyon getirmektedirler.
Aynı zamanda da, doğanın tanımlanması için yeni bir matematiğe ihtiyaç olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır;fraktallar ve algoritmik formüller farklı ve yeni bir dinamiği gösterirlerken,bio-enerji alanlarından gelen düzensiz ama sürekli titreşimler (rezonanslar-vibrasyon) kaydedilmektedir.
Kuantum Fiziği bize, maddenin özünün yani "cevher" in kendi halinde olmadığını ve gözlemlenemediğini söyler fakat daha ince yani süptil enerji parçacıkları organize edilmekte, sınırlandırılmakta ve tanımlanabilmektedirler.
Fiziksel özün içine doğru yapılan daha derin bir araştırmada, bir veya birden fazla elektrik enerjisi ile veya enerji alanıyla karşılaşırız.
Tüm madde örneklerinde, ağaç, bitki, taş, kaya veya hayvan, hangisi olursa olsun bu alanlar vardır çünkü tümü parçacık, atom ve hücrelerden oluşurlar.
Alanların her birisi sabit ve dinamik bir denge içindedirler; cevherin yoğunluğunun azlığı yani daha az katı maddelerdeki enerji alanı daha enerjik ve özel bir güç yaratmaya daha yöneliktir.
Uyumlu titreşimler (rezonanslar-vibrasyon) doğanın ilkel fizik bağlarıdırlar, her frekans veya frekans bandı, doğal ya da yaratılmış uyumlu bir titreştiricidir.
Öte yandan, bir enerjinin titreşim türüne göre yankı yapısı yani titreşimleri özümleme veya etkileme yapısı veya karakteri anlaşılır.
Kuramsal olarak, evrende varolan tüm frekans titreşimleri bedende mevcuttur ama bunların içinde saniyede milyar veya trilyon sayıda titreşen dönemsel titreşimler vardır ve ölçümlenmeleri şu an için mümkün değildir.
Yaşayan veya durağan, atıl olan her madde özü, ister mineral, ister kimyasal yapıda olsun kendi enerji alanında özgün bir titreşime sahiptir, bu onun imzası gibidir yani etkin veya sabit her titreşim, kendi alanında özgün bir karaktere sahiptir, böylece alanların ve titreşimlerin güçleri anlaşılır ve örneklenebilir.
Alanın ana kaynağı çevresiyle beraber bir insandır, size ne olursa olsun, bunu önce enerjiniz algılar yani etki geldiğinde önce enerji alanınız delinir veya etkilenir ancak ondan sonra sinir sisteminiz bilgilenerek, beyne haber yollar.
Enerji alanımızda yer alan bilgilerin ya da bilgi yüklü titreşimlerin miktarı, nörölojik bilgilerimizden binlerce, onbinlerce kez daha fazladır ve bu bilginin kullanım hızı saniye ile dahi ölçülemez.
Aynı enerji alanımız, bedenimizin sağlığı ile ilgili sayısız bilgiyi de içerir, bedenimizdeki sorunlarla ilgili dokusal ya da kimyasal bilgi veya nörölojik ya da patalojik bilgi bu alanda bulunur.
Enerji alanlarının Aura ile ilgisi
Konunun en önemli ismi İnsan Enerji Alanları Bilimi araştırmacısı ve "The Science of Human Vibrations/İnsani Vibrasyonlar Bilimi/Malibu Publishing/1995″ kitabının yazarı Dr. Valerie Hunt´dur.
Hunt geçen 20 yıl içinde UCLA Elektromiografik Laboratuarları´nın Psikolojik Bilimler Bölümü´nü yönetirken, sinir-kas sistemiyle "neuromuscular" ilgili düşük düzeydeki enerji örneklerini belirledi ve kaydetti.
Bu düşük güçteki aktivite bir içgüdü gibiydi, bilinmeyen bir kaynaktan geliyordu.
Özel Elektromiografi aygıtlarıyla çalışan "Bu aygıtlarla uzayda bulunan astronotların beyin, kalp ve kas sinyalleri ölçülmektedir." Dr. Hunt, söz konusu enerjinin kasların çok çalıştığı zamanlarla, dinlenme zamanları arasında yoğunlaştığını belirledi, yeni örnekler kaydetti. Beden ile ruh arasındaki enerji ilişkilerini de araştıran Dr. Hunt, deriye yerleştirdiği özel gümüş/gümüş klorid elektrotlar aracılığı ile miliwolt düzeyindeki enerjileri saptadı, bu enerji birikimi de yine ara dönemler sırasında oluşuyordu yani normal anlarda artıyor, çalışma veya dinlenme anlarında azalıyordu.
Benzer bir deneyi Glendale, California´daki Şifa Işığı Merkezi´nden Rosalyn Bruyere tarafından yapıldı ve auraların tam o anlarda oluştuğu onaylandı.
Elde edilen veriler, bilgisayarlara yüklendiğinde ortaya çıkan raporlarda, enerji renk ve miktar olarak görünüyor, şakralara doğru hareketleniyor ve kişinin çevresinde değişen auralar "renkli enerji bulutları" oluşuyordu.
Sonogram frekans analizleri ve Fourier Testleri yapılarak, veriler derinlemesine incelendi, sonuçlar inanılmazdı.
Enerji dalgalarının formları ve frekansları değiştikçe renkler de değişiyor veya etkileniyorlardı.
Bruyere, auradaki mavi rengin özelliğinden söz ediyor ve elektronik ölçümlerde bu rengin daima aynı kaldığını ve aynı bölgelerde bulunduğunu raporunda yazıyordu.
Aynı deneyi yapan Dr. Hunt, yedi aura görücüsünü yani algı düzeyi yüksek yedi "pşisik" kişiyi deneylerinde kullandı.
Denekler aura renklerini doğru olarak gördüler ve benzer sonuçlara ulaştılar.
Bunun üzerine Dr. Hunt, yüzyıllardır anlatılan aura görücülüğünün bir gerçek olduğunun, ilk kez tarafsız bir bilimsel ortamda kanıtlandığını açıkladı.
Odanın elektriği azalınca, aura bozuluyor;
Bilindiği gibi, elleriyle şifa veren şifacılarle, şifa verilenler arasında bir tür bütünleşme veya birleşme olduğu varsayılır.
Örneğin, şifacı acıya veya ağrıya yönelmişse tansiyonu düşmekte ve ortaya güçlü mavi-beyaz-mor enerji alanları çıkmaktadır ve bu alanların verici ile alıcı arasında bütünleştirici bir rol oynadığı görülmektedir.
Deneyimli şifacılar, şifa seansını bitirdiklerinde, şifa verilenle aynı enerji alanlarını artı paylaşmaktadırlar; bunun gözlemlenebilmesi ve kontrolu şifanın başarılı veya başarısız olduğunun göstergesidir.
Kullanılacak araç ise basit bir Aurametre veya sayfalarımızda gördüğünüz araçtır.
NASA Uzay Programı sırasında elektromanyetik alanların etkileri araştırılırken, "Mu" adı verilen özel bir odada deneyler ve ölçümler yapılmaktadır.
Korunmalı olan bu özel oda UCLA Fizik Bölümü´ndedir, odada havadaki doğal elektromanyetik enerji ölçülmekte ve çekim alanları veya oksijen miktarı değiştiğinde ortaya çıkan farklılıklar gözlemlenmekte ve özel aygıtlarla, elektromanyetik enerjilerin frekansları belirlenmektedir.
Buraya kadar herşey bilimsel ve normaldir ama işin içine bir aura-görücüsü girinceye kadar…
Deneylerde bulundurulan bu aura görücüsünün aldığı sonuçlar ise inanılmazdır. Atmosferdeki elektrik yükü azaldığında, aura alanları düzensizleşmekte, dağılmakta ve anlamlarını yitirmektedirler yani duyusal feedback azalmaktadır.
Bu durumda, insanın bedenini algılama oranı düşeceğinden özellikle uzaydayken bedenindeki değişiklikleri de fark edemeyecektir.
Aura-Görücü, enerjinin akıcı olmadığını, şakralar ve insanlar arasında sıçradığını ve enerjinin görüntüsünün balık ağına benzediğini söylemektedir ve bu görüntü Meridyan yollarıyla ilgili değildir.
Odadaki elektromanyetik enerji tamamen tükendiğinde, geriye sadece içerde bulunanların enerji alanları kalmaktadır.
Bu durumda, birisinin enerji alanı, diğerininkini zayıflatmaktadır.
Atmosferik elektromanyetik enerjinin yokluğu, bireysel alışverişi arttırırken, aralarında bir karmaşa oluşmaktadır yani genelde bir bozukluk ortaya çıkmaktadır.
Bu sonuca çok benzer bir olay, yoğun üzüntü, acı ve ağlama anlarında ortaya çıkmaktadır; aşırı üzülen bir insanın çevresindeki elektromanyetik enerji hızla azalmakta ve besleyici özelliğini yitirmektedir.
Oda deneyinde elektromanyetik enerji düzeyi arttırıldığında, aura alanları düzelmekte ve normale dönmektedirler.
Denekler kendilerini temizlenmiş hissetmekte ve bilinçlerinin açıldığını söylemektedirler. Auralar parlak renklere dönüşmekte ve beyaz vibrasyonlar çoğalmaktadır.
Kısacası, bulunduğumuz çevrenin yani atmosferin elektrik yükü veya oranı bizi etkilemekte ve değiştirmektedir.
Bio-enerji alanı gerçekten şifa veriyor mu?
Dr. Hunt, biyolojik tıbbın ve psikoloji yöntemlerinin gelecekte tedavi ve kontrol için bioelektriğe öncelik vereceklerine inanıyor.
Şu anda rahatsızlığın ve sağlığın bu alanda başladığını biliyoruz; Dr. Hunt´a göre bu alan teşhis ve tanı alanıdır, öyleyse neden bu alandan yararlanmayalım?
Araştırmalar dünyadaki temel ve ilkel tüm reaksiyonların elektromanyetik enerji alanları arasında olduğunu gösteriyorlar; bu reaksiyon ilişkisi çok dinamik ve hızlıdır.
Deneylerde bu bağlamda patlamalar görülmüştür ve yaşadığımız olayların çoğu bu patlamaların ardından oluşmaktadır.
Dr. Valerie Hunt, 1992 yılında Bioenerji Alan Vakfı´nı kurarak, yirmi yıllık birikimini aktardı. Bugün bu vakıf, koruyucu sağlık konusunda, tümüyle yeni bir bilimsel bakış açısı ve tıbbi yöntemler kullanarak, teşhisler ve tanılar yapıyor ve Yeni Çağ´ın müjdesini veriyor ama herşey bilimsel olması kaydıyla…
Ülkemizde de modern tıp içinde çalışan pratisyenler, uzmanlar, doçent ve profesörlerimizin bir kısmı Amerika ve Avrupa`da gelişen bu alana özel ilgi göstermektedir.
Bir çok hocamız reiki, meditasyon, hipnoz, manüplasyon,eft,radyestezi gibi tamamlayıcı tıp alanlarını kendilerinde veya hastlalarında uygulamaktadırlar.
Çağımız 20 yıl içinde modern tıp ile tamamlayıcı tıbbın iç içe geçmesinden oluşan entegre tıp sistemine doğru hızla ilerlemektedir.